10 Mayıs 2025 09:40

20. yılında İşçi Filmleri Festivali: ‘Emeğin ve mücadelenin perdesi’

İşçi Filmleri Festivali; ne bilet satıyor ne de reklam alıyor. Sadece birlikte üretmeye odaklanıyor: Bir film dünyayı değiştirmeyebilir ama yan yana gelen insanlar çok şeyi değiştirebilir.

20. yılında İşçi Filmleri Festivali: ‘Emeğin ve mücadelenin perdesi’

Fotoğraf: Evrensel

Şeyma Akcan
Murat Uysal


İstanbul – Bu yıl 21. yaşını kutlayan İşçi Filmleri Festivali, yalnızca perdede filmler gösteren bir etkinlik değil, aynı zamanda gönüllülükle örülmüş bir kolektif dayanışma pratiği.

Festivalin ilk çıkış motivasyonu, adından da anlaşılacağı üzere “işçi” temalı filmler üzerine kurulsa da zamanla yalnızca işçilerin değil, emeğiyle yaşayan, görünmeyen, ötekileştirilen tüm bireylerin hikayelerine yer veren bir yapıya evrildi.

Festival ekibinden katılımcılarla, bu 21 yıllık yolculuğu, dönüşen mücadele alanlarını, sinemanın gücünü ve geleceği konuştuk.

‘Emeğiyle hayatta kalmaya çalışan herkesin hikayesi’

Festivalin yirmi yıl önceki çıkış motivasyonu neydi? Bugün nereye evrildi?

Festivalin ilk çıkış motivasyonu, ismi ve tematik yapısından da anlaşılabileceği gibi, biraz daha kenarda kalmışların, ötekileştirilmişlerin, ezilenlerin, sürüden ayrılanların hikayelerine ulaşmak ve bu hikayeleri öncelikle özneleriyle ama aynı zamanda herkesle buluşturmaktı.

“İşçi filmleri” ifadesi çoğu zaman yalnızca mavi yakalı, pazulu erkek fabrika işçisini çağrıştırsa da bizim kastettiğimiz hiçbir zaman yalnızca bu olmadı. Festivalin zaman içinde geçirdiği dönüşüm, toplumsal ve siyasal alanlardaki değişimlerle paralel olarak gelişti. Bugün, emeğiyle yaşamda kalmaya çalışan herkesin hikayesini görünür kılmaya çalışan bir festivale dönüştük.

‘Genç ve bağımsız yönetmenler için alan açtı’

Festivalin bu dönüşüm süreci, seçkilerin ve başvuru yapan filmlerin yapısını da etkiledi mi?

Kesinlikle. Yirmi yıl önce işçi temalı film sayısı çok daha azdı. O dönemlerde biz ekip olarak filmleri beğenip yönetmenleri arıyorduk. Bugün ise her yıl yüzlerce başvuru alıyoruz. Geçtiğimiz senelerde başvuru sayısı 600’ü geçti. Bu hacim nedeniyle artık filmleri küçük gruplar halinde DVD veya VCD ile izlemek mümkün olmuyor. Seçim sürecini çevrim içi platformlara taşıdık. Farklı şehirlerden gönüllülerin yer aldığı bir seçim komitemiz var; izliyorlar, puanlıyorlar, tartışıyoruz.

Yani festival yönetmenler için de bir alan açtı diyebilir miyiz?

Kesinlikle öyle. Özellikle genç ve bağımsız yönetmenler için. Kimi yönetmenler ilk kısa filmlerini burada gösterip bugün uzun metrajlar çekiyor. Ana akım festivallerde yer bulamayan filmler için İşçi Filmleri Festivali önemli bir alan yarattı. Bu, sadece izleyici için değil, üretici için de çok değerli.

‘Emek neredeyse, mücadele orada’

Peki filmler açısından temalar nasıl değişti?

Mücadele alanları değişiyor, dönüşüyor. Örneğin Gezi sonrası çok daha geniş bir mücadele alanı oluştu. Kadın mücadelesi, LGBTİ+ hareketi, öğrenci direnişleri, beyaz yakalıların mücadeleleri… Tüm bunlar sinemaya da yansıyor. Başlangıçta “işçi” kavramını çok daha dar tanımlarken, şimdi çok daha kapsayıcı düşünüyoruz. Emek neredeyse, mücadele orada. Biz de oradaki üretimleri sahipleniyoruz.

Bu anlamda festival izleyiciye ne sunuyor?

Festivalin iki boyutu var: Birincisi, bu filmlerin mücadele eden, düşünen, farkındalık kazanan insanlara ulaşmasını sağlamak. İkincisi ise bu filmleri doğrudan mücadelenin içindeki insanlarla buluşturmak. Gösterimlerimizi gönüllülükle ve imkanlarımız doğrultusunda yapıyoruz. Büyük şehirlerin merkezlerinde olduğu gibi, daha uzak mahallelerde, direniş çadırlarında, fabrikalarda da gösterimler yaptık. Ancak festivalin hedef kitlesi yalnızca mavi yakalılar değil. Bir mühendis, öğretmen ya da ofis çalışanı da emek mücadelesinin öznesi olabilir.

‘Kolektif bir emeğe dayanıyor’

Festivalin kolektif yapısı nasıl korunuyor?

Festivalimiz sponsorsuz, bağımsız ve yarışmasız. Kimseye reklam yapmıyoruz, kimseyi yarıştırmıyoruz. Kolektif bir emeğe dayanıyor ve herkesin söz, yetki, karar sahibi olduğu bir yapıyla ilerliyor. Bu da başlı başına bir direniş biçimi aslında. Çünkü bu kadar ticarileşmiş bir dünyada başka bir yolu tercih etmek, başka bir dünya mümkün demek anlamına geliyor. İşte bu yüzden festival yalnızca gösterdiği filmlerle değil, varoluş biçimiyle de alternatif yaratıyor.

Son olarak, sinemanın bu süreçteki rolünü nasıl tanımlarsınız? Bir film dünyayı değiştirebilir mi?

Sanat, film, şiir… Bunlar birer damla. Bazen bir damla büyük dalgalara yol açabilir ama başlı başına dünyayı değiştirmek gibi bir misyon yüklememeliyiz. Bir film, bir izleyiciyi etkileyebilir, ilham verebilir. Bu kıymetlidir. Ama festivalin esas gücü, gönüllü emeğiyle, yan yana gelmenin, dayanışmanın kendisinde. Bu yapı bile tek başına bir umuttur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Patrona 0, işçiye yüzde 29
Vergide büyük yüzsüzlük

Patrona 0, işçiye yüzde 29

Maliye Bakanı Şimşek vergide adalet vurgusu yaparken, Türkiye’nin en büyük 10 sanayi şirketinin ödediği kurumlar vergisi, cirolarına oranla yüzde 0 ile binde 1 arasında kaldı. Vergi yükü her zaman olduğu gibi işçilerin sırtında kaldı. Faiz ödemelerine ayrılan pay rekor kırdı.

2024'de Ford Otosan'ın ödediği vergi oranı: yüzde 0,02

Arçelik'in ödediği vergi oranı: yüzde 0

Ereğli Demir Çelik'in ödediği vergi oranı: yüzde 0

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
10 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et